Muş İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü

Batıl İnanişlar

Uğur
Sağ avucun içi Kaşınırsa Para Gelecek
Çorap Giyerken Evvela Sağ Ayağını Giy Ki hayırlı Bir Gün yaşayasın
Kara Çarşambalar : Peygamberin Kendine yapılan Eziyetlerden Kurtuluşunun Kutlama Maksadı ile Sürdürülen bir gelenektir.

Uğursuzluk

Esnaf Dükkanını dışarıya doğru süpürürse o gün müşterisi olmaz
Gece sakız çiğnemek Ölü eti çiğnemiş olursun
Kedi öldüren yedi cami yaptırmalı ki onu günahından kurtulsun
Kimseye yanan ateş verme ocağın söner


Muş’ta, evlenme çağına gelen kız, kısmetinin bağlı olduğuna inanır. Eğer bu kız, arka arkaya üç çarşamba bir oklava alıp, oklavayı ata biner gibi bacağı arasına alarak minareye çıkar ve şerefeden üç kere “Kırnavır, adetiz batsın, it babaliler” diye devir yaparsa o kızın kısmeti hemen açılırmış ve istemeye gelirlermiş. Bu gelenekte, genç kızların oklavaya at gibi binmeleri eski Türk din adamı görevi üslenen “Kam veya Saman”ın ayin sırasında kullandıkları sembolik takta ata benzemektedir ki harekette de göğe doğru bir çıkış olması da dikkat çekicidir.
Malatya’da kısmeti kapalı kızların, kısmetinin açılması için hiç kullanılmamış bir kilidin, Cuma namazından ilk çıkan kişiye açtırılması ile gerçekleşir. Böylece kısmetinin açılacağına inanırlar.
Muş ilinde ve çevresindeki aşiretlerde, ölenin ardından acıları dile getiren ağıtlar dökülür. Ağıtçılar ölenin hayatta iken yaptığı iyilikleri terennüm eder. Yas tutma haftalarca sürer. Yas sırasında ölü evi badana edilmez, hamama gidilmez, kına yakılmaz, takı takılmaz bu şekilde yas da olduğu belirtilir.
Elazığ, Kars, Ağrı ve Hakkari’de, Malatya ve Sivas’ta, Adıyaman ve Gaziantep’te, Şanlıurfa ve Erzurum’da gerek Türkmen olsun gerek Kurmanç ve Zaza olsun hepsinde yine müşterek bir gelenekte ölen kardeşinin eşini alma veya ölen geliin kız kardeşi ile evlenme ile öleninm ruhunhu rahat edeceğine, huzur bulacağına inanılır ki, daha önceden orta asyadaki Türkler de ve Eski Türklerde de bunun olduğu biliniyor.

HIDIR NEBİ – HIDIR İLYAS (HIDRELLEZ)

Nisan ayının yirmi ikinci gecesi Hıdır Nebi, Hıdır İlyas’ın geleceğine inanılır. Gece yağan yağmur damlaları temiz kablara alınır. Bu su şifa niyetine içilir Hastalara da verilir.
VARTİVAR

Temmuz ayının onbeşinci günüdür. Bugün yazın en sıcak günüdür. Köylerde toplanan halk koyun sürüsünün bulunduğu beriye giderler. O gün koyun ile kuzunun birbirinden ayrılır. Koyunlar ayrı bir sürü kuzular da ayrı bir sürü olur. Kuzuların bakıcısına Berivan denir.

Yazın sıcağına işaret bir tekerleme şöyledir:

Keçel karganın sözü olsa
Vartivarde kar yağar.

Bölgenin diğer illerinde olduğu gibi Muş’ta da, Ay tutulduğu zaman aynen eski Türk inancında olduğu gibi havaya silahla ateş edilir. Teneke davul çalınıp gürültü çıkarılır. Ay’ın kendisini yutan ejderden kurtarılacağına inanılır.
Yine ayın ilk halini gören kişi hemen yanında kimse yoksa gözünü kapatıp dilek tutar. Eğer yanında biri varsa o kişiye bakar ve o kişinin sonraki günlerde uğurlu olacağına inanır ve o günlerin güzel, bereketli geçeceği kanaatine varılır. İslam’dan sonra Ay’ı ilk gören kişinin Peygamberimize salavat getirme geleneği de eklenmiştir.
Eski Türklerde gökte her insanın bir yıldızı olduğuna inanılırdı. Gökte yıldız kayması olduğu zaman birinin öleceği düşünülürdü. Bu inanış ilimizde halen geçerliliğini korumaktadır.

Ay Tutulması : İslam’dan önceki devirlerde Natüralist inancında olan Türklerde, Güneş ve Ay ile ilgili kötü ruhlar mücadeleye kalkışırlar. Bazen bu kötü ruhlar Ay ve Güneşi yakalayıp karanlık dünyasına sürüklerler.
Yine İslam’dan önceki devirlerden kalan ve şu anda hurafe ve batıl olarak kabul ettiğimiz inançlardan biri de ay tutulduğu zaman Ay’ı ejderin ya da canavarın (Asya Motifidir) yutmaya çalıştığıdır. Ay’ı ejderden kurtarmak için bağırıp çağırma, davul çalma veya değişik şekillerde gürültüler çıkarma Şamanizm’den gelen bir inanıştır. Muş ilinde sıkça rastlanılmaktadır.

Kara Çarşamba: Tunceli - Bingöl - Erzincan çevresinde ve Muş’un dağ köylerinde ‘Kara Çarşamba’ olarak kabul edilen ve mart ayının ilk çarşamba günü erkekler alınlarına ‘kara bir leke’ ya da ‘is’ sürerek ırmak ve derelere girerek bu karaları temizlerler ve bu ara suya karşı dua ve niyazda bulunurlar. Ayrıca yabani gül ağacı veya esnek ağaçların uçları kesilir. Bu uçlar, daire şekli verilmek amacıyla birbirine yaklaştırılır. Hastalıklı olanlar bu daireden geçirilirken ‘Kurt Kafasının’ ağzını bağlayıp, “kurtulmamıza sebep olduğun o günün hürmetine hastamıza şifa ver, bu günün hatırına da sürülerimize dokunma” diye niyazda bulunulur. Günümüzde de ilimizin merkeze yakın köylerinde bile sürülere dadanmaması için ‘kurt ağzını bağlama’ geleneği devam etmektedir. Bu gelenek ister istemez bize ‘Ergenekon Destanında’ yaşanan hadiseleri çağrıştırır.
İslam dinin kabulünden sonra bu gelenek değişik şekillerde karşımıza çıkmaktadır. Bunlardan biri şudur: Peygamber Efendimize yapılan eziyetlerden kurtuluşunu kutlama maksadıyla halkın bir araya gelmesi, dua ve niyazlarda bulunmasıyla anılır. Bu gün de Şubatın son, Mart ayının ilk haftası arasındaki Çarşamba gününde evlerde çokça sevilen yemekler yapılıp bir kısmı fakirlere dağıtılarak Peygamber Efendimizin ‘Nefsin için neyi çok istersen başkalarına da ondan iste’ Hadis-i Şerifinin gereği yerine getirilir.
Geleneğe göre bu hafta Şubat ayının son Çarşamba’sından başlayıp Mart ayının ilk haftasına kadar devam eder.

Bu haftada Peygamberlere Allah tarafından bazı belalar verildiğine inanılır. Hz. Eyyüb’ün bu hafta içinde vücudunun yaralandığına inanılır.

Bu hafta içerisinde evlerde bol, bol tatlılar yapılır. Fakirlere ve komşulara dağıtılır. Bazen birkaç aile bir araya gelerek bu haftayı beraber geçirirler. Burada “Nefsin için istediğini başkası içinde iste” düsturuyla yapılan her yemek ve tatlı dağıtılır.

Son Çarşamba kurtuluş Çarşamba’sıdır. Bu hafta içinde bazı evlerde Kur’an okunur. İlahiler söylenir. Bazen de Mevlit okutulur.


Ziyaret Ağacı: Ağaca bez bağlama geleneği, bütün tarihçilerin ittifakla ortaya koydukları Şaman İnancının direk yansımasıdır. Şöyle ki; Şamanizm’de iyi ruhların tutulan dilek ve temennileri ulaşması gereken yere ulaştırmasına dayanır. İslam’ın kabulünden sonra da yoğun bir şekilde ilimizde görülmektedir.

Sagu (Sadu - Ağıt - Yas): Mezarın etrafında yedi defa dönülerek yapılan bir çeşit yas gösterisidir. Şamanizm de ayinleri yapan din adamlarınca yapılır. Ölüyü kötü ruhlardan uzak tutma amacı taşır. Günümüzde de geleneksel olduğu için özellikle yaşlılar tarafından (unutulmaya yüz tutmuştur) uygulanırlığı vardır. Ancak ölünün arkasından vızıldanarak ve sağa sola sallanarak yapılan Yasa, ‘Sadu’ denilip yas tutan kadınlar arasında yoğun bir şekilde uygulanır.

Kampos (Alkız, Alkarısı) İnancı: Doğum sırasında ve sonrasında gerek ana gerekse çocuk için en büyük tehlike olarak kabul edilir. “Kampos” adıyla isimlendirilen Alkarısı ya da Alkız Zıviztan (Loğusa) ve yeni doğmuş çocuklara musallat olan bu kötü ruh bazen de evde, tarlada, bağda, bahçede tek başına iken uyumakta olan kişilerin üzerine ağırlığı ile çöker. Bu şekilde şahsın korkup çarpılmasına dayalı bir takım hastalıkları verdiğine veya kişiyi boğmak suretiyle öldürüleceğine inanılır. Kampos geceyi ve karanlık alemi sever.
Kampos’un fiziki yapısı ile ilgili olarak birbirini tutmayan tasvirler ve buna bağlı inançlar da mevcuttur. Kampos’un bazen papağı (börk) olan iri-yarı bir insan, bazen kara bir kediye benzediği, bazen de yüzü tarif edilemeyecek şekilde tüylü küçük bir yaratığı andırdığı ifade edilir.
Kişiye zarar vermek için gelen bu meçhul yaratığın çıkardığı hırıltıyı henüz uyku haline geçmemiş kişiler duyduğu halde hiçbir harekette bulamaz. Böyle durumlarda kişinin kanının çekildiği, damarlarının kuruduğu söylenir.
Kampos’tan korunmanın yolu, onun korktuğu, iğne gibi demirden imal edilmiş bir eşyayı üzerinde bulundurmaktır.
Yörede Kampos tarafından verildiğine inanılan hastalıkların tedavisi için ocaklara ve muhtelif ziyaret yerlerine gidilir. ski Türklerde bu tür hastalıklar Kamların aracılığıyla tedavi edilirdi.
Yöremizde Kampos’un (Alkız-Alkarısı) ağıl, samanlık, su kenarları ve ıssız yerleri kendisine mesken tuttuğuna; korktuğu şeylerden olan iğneyle esir alındığında ise çok bereketli kabul edilen eli ile o aileye ölene kadar hizmet ettiğine inanılır.

Dağ, Ata ve Ağaç Kültürü:Eski Türk’lerin ölen büyüklerini kutsallaştırmak için yüksek dağ tepelerine gömdüklerini, ulu dağların tepelerinin de aynı şekilde kutsallaştırıldığı, atalarına ait mezarları bu mekanlarda yapıldığı, gökyüzüne yakın kabul edilişi ve uzaktan mavi renkte görünmelerinden ötürü kutsal mekanlar olarak nitelendirildikleri anlaşılmaktadır. Kaldı ki Altay dağlarında rastlanılan kurganların çoğunun yüksek dağlarda bulunuş sebebinin bu olduğu bilinmektedir.

Bu inanışların Anadolu’da da aynı şekilde yaşandığını görmekteyiz. İslamın etkisiyle eski Şamanist inanışlarındaki ulu dağlar ve üzerindeki Ata Ruhlarının yerini, aynı dileklerin yapıldığı Evliyaların ve Yatırların ruhu almıştır.

İşte, ilimizin Varto ilçesinde dağ kültürü ile ata kültürünü andıran “Koçkar Baba” adı verilen ve adına törenler yapılıp dualar okunan bir ‘Ziyaret Tepesi’ mevcuttur.
Koçkar Baba ya da Köşker Baba Ziyaretinde, çevredeki bütün halkı bayramlık elbiselerini giyer, yiyeceklerini hazırlar tepeye çıkarlar. Burada Kurbanlar kesilir, çeşit çeşit yemekler yapılır, gönüllerdeki dileklerin tutması için Evliyanın yattığına inandıkları (Ata ruhu) mezar taşına dualar yapılıp ve öperek dile getirdiklerini, dağdan aşağıya, düzlüğe indiklerinde at koşturup eğlendiklerini ve bu arada davul sesine benzeyen sesler işitildiğini, halkında bunun “Koçkar – Köşker Baba tarafından çalındığına inanılır.
Koçkar ya da Köşker Baba, bazı kaynaklarda 786’da Varto’ya Oğuz Boylarından Akkoyunlu Oymak Başı olarak geldiği ve burayı yurt tuttuğu, vefatı ile birlikte de Bingöl dağlarının üzerinde yüksek bir tepenin üzerine defnedildiğidir.

Çelim Çelim Çemçecük: Milletimizin sosyal yaşamında su ve yağmur; hayat ve bereketin kaynağı olarak kabul edilir. Su ve yağmur kutsaldır. Bunun ifadesi de onu bugün de Müslüman Türklerin hayatında ‘rahmet’ sıfatı ile anılmasıdır. Sadece Muş’ta değil ülkemizin her yerinde ‘yağmur yağıyor’ yerine ‘Rahmet Yağıyor’ denilmektedir. Çünkü Yağmurun Allah’ın bir lütfü olduğu inancı hakimdir.
Yağmur duası ile ilgili törenler eskiden olduğu gibi bugün de bütün Türk asıllı kavim ve boylarda bazı ufak değişikliklerle devam etmektedir.

Yağmur yağması için başvurulan inançların içinde özellikle en önemli geleneklerden biri; Muş ilinde de ve çocuk oyunu niteliğinde olan ‘Çelim Çelim Çemçecük’ gösterisi ve bu hususta söylenen ilahi ve maniler şeklinde kendini gösterir.

Çelim Çelim Çemçecük ya da Çemçegelin, çubuk halindeki tahta parçalarını bir araya getirip üzerine çeşitli bez parçaları ile süsleyerek gelin haline getirilen bir nevi totemdir. Çocuklar bunu (büyüklerde yaparlar) kapı kapı dolaştırıp hem yağmur yağması için maniler söyler ve kendilerine de bir şeyler isterler. (Bu gelenek kurak geçen yaz aylarında yağmurun yağması için başvurulan bir halk inanışıdır.)
Kapı kapı dolaştırılan bu bebek, her evin kapısı açıldıktan sonra evin reisi tarafından karşılanır. Evin reisi yağmur yağması dileğiyle önce bebeğin üzerine su döker, çocuklara da şeker verir.

Bebeği taşıyan çocuk grubu hep bir ağızdan şu tekerlemeyi söylerler:
Çelim çelim çemçecük
Çemçecüğe ne gele
İneklere ot gele
Bızavlara süt gele

Tarlada çamur tabakta hamur
Ver Allah’ım ver bir sürü yağmur

Çıngır çıngır çıngır tas
Birini kaldır birini bas
Anber oğlu hastadır
Kekliği kafestedir
Ali binmiş atına
Sürmüş göğün katına
Gökte ne var bir hurma
Dalları burma burma
Onu yiyen hacılar hak yoluna durmuşlar

Tarlada çamur tabakta hamur
Ver Allah’ım ver bir sürü yağmur.

Muş Yöresine Ait Bazı İnanışlar:
- iki bayram arasında düğün yapılmaz ve nikah kıyılmaz.
- Akşamları tırnak kesilmez.
- Aluç meyvesinin bol olduğu yıl kış, uzun ve çetin geçer.